XVI. yüzyıl sonunda başlayıp XVIII. yüzyıla kadar devam eden ve bu süre aralığında Avrupa sanatına hâkim olan Barok akımı İtalya’da ortaya çıkmıştır. Bu üslubun doğuşunda İtalyan kilisesinin reformları ve otuz yıl savaşları karşısında kendini yenileme çabaları önemli bir etkendir. Barok deyimi Portekizce’de tam yuvarlak olmayan düzensiz inci anlamına gelen barocco sözcüğünden türetilen mecazi olarak tuhaf gülünç tutarsız anlamı içeren bir yakıştırmadır.
16. Yüzyılda sömürgeciliğin gelişimi ile birlikte Avrupa devletleri de gelişmiş, bu gelişim, sanat alanında da etkisini göstererek, sanatçının daha coşkulu, ihtişamlı, hisli eserler vermesini sağlamıştır. Ayrıca peyzajcılığın geliştiği bu dönem 17. yüzyıl başlarına doğru yeni bir sanat üslubu dönemi olarak kendini gösterecektir.
Barok sanat kendi dönemi içerisinde Reform hareketlerine karşı girişilen Katolik hareketinin bir sonucu olarak görülmektedir. Sanatsal düşünüş ve uygulama açısından Rönesans’a da karşı bir duruş olarak görülmüştür. Dönemin Protestan eğilimine karşı Barok eserler kilisenin propaganda aracı olmuştur. Roma ve papalık çevresinde şekillenen ve Hıristiyan ruhunun yeniden kazanılmasını hedefleyen anlayış toplumun bir ruhsal kurtuluşu gibi gösterilmiş, bu duyarlılık ve duygusal yoğunluk Barok sanatı tetiklemiştir.
Ayrıca 17. yüzyılda papaların ve kardinallerin sanat koruyuculuğu benzeri görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Görsel olarak çarpıcı ve çoğu zaman da klasik karşıtı olarak tanımlanan, zenginlik, güç, aşırılık ve savurganlıkla ifade edilen Barok sanat ve mimarisi, gerçekte Roma imparatorluğunun lüksüne ve varsıllığına çok şey borçludur. 17. Yüzyılın Roma’sında yaratılan üslup, dinsel inancın ve kilisenin dünyevi gücünün yayılmasında bir araç olmuş, Barok, eserlerin boyutlarında, malzemelerin bir araya getirilişinde, yanılsama ve dram kullanımında bilinçli olarak aşırıya kaçılmıştır.
Tüm karmaşasına rağmen Barok Dönem, sanat için verimli bir ortam oluşturmuştur. İhtişam, güç, gösteriş dönemin anahtar kelimeleridir. İmparatorlar, krallar, papalar ve prensler büyük sanatçıları kendi saraylarına çekebilmek için büyük bir rekabete girmişlerdir. Büyük boyutlu inşa programları devreye girmiş, genel anlamda sanat kilise ve devletin hizmetinde mucizelerin ve görkemin mitolojisini yaratmıştır.
Durağanlığa karşı, coşku ve hareketliliği yansıtan bu üslup on yedinci yüzyılın tamamı ile on sekizinci yüzyılın ilk on-yirmi yıllık süresini kapsamı içine alır. Coğrafi bakımdan, Avrupa’nın büyük bir bölümü ile Latin Amerika’da yayılmış, gelişmesi ve gerilemesi bir ülkeden ötekine göre değişen düzensiz bir yol izlemiştir. Aynı şekilde, yöresel özellikleri ve halk tarafından beğenilip tutulması da ortak bir kaynağa dayanmasına karşın çok çeşitlidir. Geç girmiş olsa da Türk Sanatı’ndaki Barokyansımalar da etkileyici boyutlardadır.
Barok Dönemi’nde mimari ve dekorasyonlardaki gösteriş, dönemin giysilerinde de kendini göstermiş parlak, göz alıcı, aşırıya kaçan giysiler tasarlanmıştır.
Kuruüzümcü’nün belirttiği gibi “Ürettiği sanat gibi Barok çağın kendisi de değişkendi. Dinamik, canlı, renkli, tutkulu ve teatral, duyarlı ve aşkın, zengin ve müsrif, çok yönlü ve yetenekli, hatta virtüöz”…
Zenginlik, güç, aşırılık ve savurganlıkla ifade edilen 17. yüzyıl sanatının etkilerini günümüz giyim modasında da görmekteyiz. Barok dönemin karakteristik özellikleri günümüze kadar ulaşmış ve pek çok moda tasarımcısına ilham kaynağı olmuştur.
Son zamanlarda modern sanat akımlarının yanı sıra, Klasisizm, Romantizm, Rokoko ve Barok gibi klasik sanat akımlarının karakteristik özelliklerini ve zenginliklerini moda tasarımcıları, özgün bir ifadeyle, kumaş desenlerine ve giysi kesimlerine yansıtmışlardır.
Modern sanat akımlarının bir kısmının birçok modacıya ilham kaynağı olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak Barok gibi ihtişamlı bir dönem sanatı özellikle 2010-1015 yılları ile birlikte modada etkisini göstermeye başlamıştır. Sanatı, yaşam tarzı ve kostümleri ile gücün, gösterişin dönemi olan Barok’un günümüz giyim modasında etkilerini ortaya çıkarmak amacıyla, Barok Sanat araştırılmış, günümüz giyim modasına yansımaları (2000- 2017) ve çağdaş moda tasarımcılarının bu konudaki tasarımları incelenmiştir.
Barok Döneminde Resim Üslübü
Barok Resim, 17. yüzyılda İtalya, Hollanda, Belçika, Fransa ve İspanya’da çok sayıda ressamın eser verdiği dönemdir. İtalyan Rönesans’ından etkilendikleri açıkça görülen bu ressamların çoğu, saray ve kilise ressamı olarak rahat ortamlarda çalışmış ve çok sayıda eser vermiştir.
Barok resim sanatı ülkelere göre farklılık gösterir. Resimlerde portreler, natürmortlar, mitoloji, günlük yaşamdan alınan sahneler ve dinî konular işlenmiş, manzaralara önem verilmiştir. Figürlü kompozisyonlarda belirli bir düzen yoktur. Havada uçuşan, savrulan figürlerin anlık görüntüleri, eğri bir çizgi oluşturacak biçimde resimde yer alır. Kuvvetli ışık, gölgeler oluşturarak duyguyu ve hareketli anlatımı güçlendirir. Figürlerin konturları gölge içinde kaybolmuş ve sınırlar eriyerek yok olmuştur. Kubbe ve tavanlardaki dekoratif amaçlı resimler sonsuzluk duygusu uyandırır, bu yönüyle mimariyi tamamlayan bir öğe durumundadır. Ayrıca çiçek ve meyvelerin belirli bir düzende yer aldığı natürmortlar, bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Dönemin sanatçısı eserlerinde acayipliği, orjinalliği, yeniliği ve cüretli olanı seçmektedir. Tavan resimlerinde kullanılan göz alıcı ve göz aldatıcı resimler ile sonsuzluğa giden mekan tasviri sağlanıyordu. Gerçek olmayan mekanlar gerçek olana eklenerek hayal ile gerçek bütünleştiriliyordu.
Barok resimde önemli tekniklerden biri, iç mekan duvarlarının gözü aldatacak biçimde süslenmesidir. Bu devrin sanatçıları sarayların ve kiliselerin duvarlarında ve özellikle tavanlarında, seyircide duvarlar ya da tavan sanki hiç yokmuş ya da en azından heyecan verici bir biçimde dışarıya açılıyormuş izlenimini uyandıracak büyük ve hareketli sahneler resmediyorlardı. İhtişam, hareket, coşkunluk, teknik beceri ve alışagelenden kurtulup sonsuzluk fikrini vermek için resmi yandan kısaltarak vermek gibi Barok devrin en çok dikkati çeken özelliklerinin hemen hepsini bu tür resimlerde bulmak mümkündür.
Caravaggio(1573-1610)
Asıl adı Michelangelo Merisi olan ama kısaca doğduğu Milano yakınlarındaki Caravaggio kasabasının adıyla anılan ve Barok üslubunun babası sayılan ressam konularını günlük yaşamdan alır. Daha sonra dini konulara da girmiş ve insanı dinsel konular içinde kullanımındaki farklılıklar nedeniyle tepkiler görmüştür.
17. yüzyılda karşıt eğilimler Caravaggio tarafından temsil edilmiş, çarpıcı, gerçekçi bir üslubu yaratmıştır. Caravaggio’nun ışık, gölge kullanımı, dinsel konuları yorumlayış şekli bazen rahatsızlıklar bile yaratmıştır. Fakat maniyerist sanatın aşırı yapma genellemelerine karşı çıkan Caravaggio, büyük bir devrimciydi.
Işığın, kompozisyonun önemli bir elemanı olarak kullanımı Barok resimle başlar. Barok resim aynı zamanda karanlığı da resimsel bir ifade biçimi olarak kullanmış, kullanılan renk kontrastlarından daha yoğun bir biçimde ışık-gölge kontrastlarına başvurmuştur. Barok sanatın en önemli temsilcisi haline gelmiş olan Caravaggio özellikle ışık-gölge kullanımıyla ön planda olan sanatçılardandır.
Aziz Paul’un Hristiyan Oluşu isimli resimde ışık kaynağı görünmeksizin sağ üst köşeden resme girerken oldukça karanlık olan sahneyi kısmen aydınlatmaktadır. Işığın güçlü kullanımı renklerin kontrastlığı ile birleşerek tensel etkiyi kuvvetlendirir. Onun resimlerinde bütün sahne değil kompozisyonda önemli olan bazı yerler ışıklandırılmıştır.
Caravaggio’nun etkisi öncelikle İtalya olmakla birlikte tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Caravaggio’nun bu üslubu büyük bir yankı uyandırmış, kendisinden sonraki kuşaklara ilham kaynağı olmuştur. Caravaggism adında bir üslup oluşmuş, bu üslubu kullanan sanatçılara Caravaggist denmiştir. Avrupalı sanatçılar, ustanın az sayıda yapıtını göremese de dört bir yana yayılan Caravaggist’ler onun üslubunu tanıtmışlardır.
Barok Dönemi Heykel Sanatı
XVI. Yüzyılda İtalya’da heykel Barok’un etkisi altındadır. Heykel anlayışı büyük kütlelerin ritmini arayan Rönesans görüşünün tersine çeşitli istikametlerin girinti çıkıntılarının meydana getirdiği küçük Barok ışık gölge tezatlarının bütün içinde ahenkleşmesine dayanır.
Barok Dönemde yapılan heykeller genellikle şehir meydanlarına, kiliselerin içine, saray bahçelerine, büyük çeşme ve havuzlara süsleme amacıyla yerleştirilmiştir.
Mermer malzemenin kullanıldığı bu dönem heykellerinde görülen ortak özellikler şunlardır:
* Heykellerde vücut formları aslına uygun bir biçimde zarif olarak işlenmiştir. Mermerin doku özelliğini yansıtacak (ipekli kumaş, dantel, saç, ten) biçimde işlenmesi, heykellerde mükemmel bir etki yaratmıştır.
* Mermer işlenirken elbise kıvrımlarının ve vücut formlarının derin olarak işlenmesi heykelde ışık gölge etkisini artırmıştır.
* Şiddet, heyecan, korku gibi duygu ifadeleri, aşırılığa kaçan bir anlatımla yüzde ve vücut hareketlerinde, ışık -gölge etkisiyle başarılı bir biçimde verilmiştir. Hareket ve ifade anlatımı sanatçı için önem kazanmıştır.
Barok dönemde heykeltıraşlar yetişmişse de bunlardan ancak birkaçı çok ünlüydü. Bunlardan birisi de, bu alanda mimaride olduğundan daha önemli sayabileceğimiz, Gian Lorenzo Bernini’dir. Mesleklerinin en önde gelenleri arasında yer alan heykeltıraşlar, yoğun bir çalışma içindeydiler bu dönemde. Bu çalışma, resim ve mimarinin aksine, tüm Avrupa’da geniş ölçüde benimsenen ortak bir estetik üslup oluşturmakla kalmamış Barok çağda üretilen her sanat eserine damgasını vurmuştur. Kısacası Barok heykelin dikkati çeken ilk özelliği hemen her yerde rahatlıkla görülmesidir.
Gian Lorenzo Bernini(1598-1680)
Bernini yaşadığı dönemde ikinci Michelangelo olarak ünlenmişti. Onda anıtsallık, kuvvetli bir hayalgücü, epik bir büyüklük esini, Rönesans’la sıkı bir akrabalık vardır. Gian Lorenzo Bernini’nin projeleri Yüksek Barok’un coşkulu atak ve zengin anlatım biçimini vurgulamaktadır.
İtalyan Barok sanatının önemli temsilcilerinden olan sanatçı; mimar, heykeltıraş ve ressamdır. Çok yönlü bir sanatçı olan Bernini, Roma’da Kardinal Borghese’nin himayesinde birçok yapıt vermiştir. Barok heykelin özellikleri Bernini’nin bu dönemdeki eserlerinin hepsinde görülür. Heykellerinde saçların doğallığı giysilerin rüzgarda dalgalanışı ve elbise kıvrımları; vücut ve yüzün konuya göre aldığı durum mermer malzemeye başarılı şekliyle işlenmiştir. “Bernini, kumaşı klasik üslupta ağırbaşlı kıvrımlarla aşağıya indirmek yerine bütünün dramatik ve devinimsel etkisini arttırmak amacıyla burkarak, burgaçlı yapmıştır ve çok geçmeden tüm Avrupa bunu taklit etmiştir”.
Sanatının en tanınmış yapıtlarından birisi Apollon ve Daphne (Dafne) adlı heykeldir . Apollon ve Daphne isimli heykel, Yunan mitolojisindeki bir hikayeyi canlandırır. Efsaneye göre Daphne dayanılmaz güzellikte bir bakireydi. Kendisini Tanrıça Gaia’ya adadığı için erkeklerden kaçan Daphne ile karşılaşan Apollon ona bir anda vurulmuş ve peşine düşmüştür. Ama yakaladığı sırada Daphne bir ağaca dönüşmüştür. Bu bilinen Defne ağacıdır. Çaresiz kalan Apollon Defne ağacından dallar koparıp bir çelenk yapmış ve onu başından hiç çıkarmamıştır Apollon’un yüzündeki coşkulu ifade, Daphne’nin korku ile bağırışı, kuvvetli ışık-gölge oyunları ile verilmiş heykel çok canlı bir anlatım kazanmıştır.
Barok dönemde sanat, geniş halk kitlelerini belirli bir ideoloji doğrultusunda bir araya getirmek ve izleyiciyi duygusal yönden etkilemek için derinlik illüzyonlarına abartılı formlara ve teatral ifadelere yönelmiştir. Sanat yapıtı yoluyla tasvir edilen kişinin duygusunu, izleyicinin de paylaşabilmesi için, duyguları harekete geçiren abartılı yüz ifadeleri kullanılmıştır.
Barok Dönemi Mimari
17. ve kısmen 18. yüzyılda Avrupa’nın özellikle Katolik ülkeleri (İtalya, İspanya, Portekiz, Avusturya, Güney Almanya, Belçika) ile Latin Amerika’ya yayılmış ve eğri hatların hakim olduğu bir üsluptur. Abartılmışı seven bu üslup, gerçek dışına olan eğiliminden ötürü göz aldatımına ve yanılsamaya önem vermektedir.
Barok mimarlık abartılı hacim ve dekorları kullanarak görkem ve güç etkisi yaratmaya çalışmıştır. Tanrı ve kral dönemin iki mutlak hükümdarıdır. Tanrı için kiliseler, kral için saraylar yapılır. Kilise iç mekanları Cennet’in küçük örneğini vermeyi amaçlar. Resim, heykel ve mimarlık bezemesi bu amacın gerçekleşmesine yardımcı olur. Yapıların iç mekanları ışıklıdır. Kubbe içleri ve tavanlar, abartılı ve karmaşık perspektif sistemlerinin kullanımıyla gerçekleştirilmiş resimlerle sonsuza açılır. Dış yüzeyler, içbükey ve dışbükeyler oluşturarak dalgalanır. Mimarlık öğeleri, işlevleri düşünülmeden, sistemli olarak kırılır, bükülürler. Kırık alınlıklar ve kemerler, nişler içinde büst ya da heykeller, yüksek kabartmalı silmeler, yaprak ve dal öğeleri, uçan melekler, oval madalyonlar, utku simgesi bu üslubun programını oluşturur.
Barok mimarlığın öncüsü sayılan ilk eser, Giacomo Barozzi da Vignolala’nın (1507-1579) 1568 tarihinde yapımına başladığı Gesu Kilisesidir. Gesu Kilisesinin ön yüzünü, Vignola’nın ölümü üzerine, 1573-1574’de Giacomo della Porta tamamlamıştır. İki katı birbirine bağlayan kıvrımlı köşe destekleri, çıkıntılı çift ayakları, eğri ve kırık çizgileri, ışık ve gölge çatışmaları ile dalgalanan bu kilise, daha sonraki kiliselere örnek teşkil etmiştir.
Giovanni Lorenzo Bernini (1598-1680)
Barok dönemde İtalya’da birçok güçlü mimar yetişmiştir. Bunlardan özellikle ikisi, Lorenzo Bernini ile Francesco Borromini en ünlü olanlarıdır. Barok mimarisinin en önemli mimarlarından G. Lorenzo Bernini Barok’un sembolü halini almış bir sanatkardır. Papalık mimarı olarak Barok sanatın şaheserlerini veren Bernini aynı zamanda güçlü şair, heykeltıraş, ressam ve dekoratördü.
Genç yaşta Roma’ya gelen ve ölünceye kadar burada kalan sanatçı önemli mimarlık eserleri vermiştir. Genç sanatçının büyük değerini anlayan Papa VIII. Urban 1629’da yapımı devam eden San Pietro kilisesinin tamamlanması için onu mimar olarak görevlendirmiştir. Bu kilise için yaptığı Baldaken (Baldaquin), Fransa, İngiltere ve Almanya’da örnek tutulmuştu.
Barok Sanatın en önde gelen temsilcisi olan sanatçının dekoru mimarlıktan ayırmadığını gösteren bu eseri, Roma’daki San Pietro Kilisesindedir. (Baldaken, İtalyanca Bağdat ipeği anlamına gelir. Önceleri, çadırlarda görülen bu doğu kumaşı, kral tahtına, katafalka, bir yatağa ve kiliselerdeki şaraplı ekmek ayini yapılan yerin üstüne tavan şekli verilerek kullanılırdı). Bernini kumaş yerine tunç kullanarak geçici ve değişken olanı kalıcı bir niteliğe kavuşturmuştur. 29 metre yüksekliğindeki bu güçlü, güzel ve dev eser baldakenlerin en ünlüsü ve Barok sanatın en tipik örneğidir.
Mimarın Barnerini Sarayı, Scala Regia (Kral Mrediveni), Odescalchi Sarayı gibi çok önemli yapılarının yanı sıra Bernini’nin mimarlıkta en çok beğendiği dinsel eseri Sant Andrea al Quirinale Kilisesidir. Kilisenin İç kısım kubbe bölümünde altın varak süslemeler ve yerleştirilen puttolar adeta cennetin küçük bir örneğini yansıtırken dış yüzeyinde uygulanan girinti ve çıkıntılar yapıya hareketlilik katmıştır.
Suut Kemal Yetkin Bernini’yi şu şekil tanımlıyor: “Bunca eser yaratmış olan sanatçının başeseri Roma’dır. Barok Roma demek, Bernini demektir”.
İtalya Dışında Barok Mimari
Barok mimari, resim ve heykelde olduğu gibi etkisini İtalya dışında farklı Avrupa ülkelerinde (İspanya, Fransa, Polonya, Bohemya) göstermiştir. İspanya’da Barok mimari ilk örneklerini kilisede vermeye başlamıştır. Bu dönemde İspanyol barok’unun ilk şaheserini 1664’de Granada Katedrali’nin ön yüzünde aynı zamanda ressam, heykelci ve mimar olan Alonso Cano vermiştir.
18. Yüzyılın en garip ve en şaşırtıcı eserlerinden biri olan Toledo Katedralinin baş altarı arkasında tunç, stüko ve her türlü renkli mermerle yapılmış Transparento Kapellası (1721-1732) da bu bakımdan Barok’a güzel bir örnektir.
İspanya’da mimarlık daha çok dini yapılarda etkisini gösterdi. Barok mimarlıkİspanya’dan başka hiçbir yerde böylesine biçimler bolluğu ve kaynaşması görmemiştir. Bu mimarlığın şaheserlerini dinsel yapılarda vermesi bunların ulusal iç tepilere şatolardan ve saraylardan daha çok uygun düşmesindendir. Bu nedenle saray ve şatoların yapımı daha çok İtalyan ve Fransız mimarlara bırakılmıştır.
İtalya ve İspanya’dan sonra Barok Mimari etkilerini, Fransa, Orta Avrupa (Avusturya, G. Almanya, Polonya, Bohemya ve azda olsa Rusya) ülkelerinde göstermiştir. Bu ülkelerde İtalyan Barok Üslubunun başarısını hiçbir şey engellememekle birlikte yine de tamamen bölgelere özgü bir üslup gelişti. Bu tipin en dikkati çeken en belirgin özelliği ise aşırı süsleme merakıydı. Şekli ne olursa olsun yapının kendisini kaplayan süslemeye yer hazırlamak için yapılmış havasını uyandırırdı.
İşlemeli duvarları ve görkemli bahçeleri ile Barok üslubun en popüler temsilcisi, Paris’te bulunan Versay Sarayı Le Vau tarafından planlamış, Jules Hardouin (1646- 1708) tarafından 1682’ye kadar inşa edilmiştir.
Barok’un başka bir özeliği de gösterişli, süslü geniş koridorları olan galerilerdi. Versailles’daki Aynalı Galeri bunun en önde gelen örneğidir. Barok devrindekiodaların çoğunda olduğu gibi ara sıra galerilere de mimari yapıyı zorla ikinci plana düşürmek pahasına da olsa her yönde gerçeğe uygun bir genişleme duygusu uyandıracak şekilde göz aldatan bazı sahneler resmediliyordu. Bu da sanat şekillerinin birbirini aştığı ve mimarinin resme yenik düşme noktasına geldiği Barok zevkin bir başka özelliğini oluşturmaktaydı.
Barok Sanat ve Moda
Giyim Modasında Barok Sanat Etkileri
Moda, çağlar boyu insanları etkisine almış, insanların değişiklik tutkusundan doğan ve toplumun yaşantısını etkileyerek yaşama hareket getiren geçici yeniliklerdir. Moda toplumların, geleneklerin, olayların büyülü bir aynasıdır. Savaşlar, barışlar, buluşlar, sanat olayları modayı her açıdan etkilemiştir.
Kendi kurallarını belirlemesi nedeniyle sanata benzetilen moda, öncelikle insan vücuduna dair yeni fikirlerin yaratılmasını konu alan sanat biçimleri olarak ortaya çıkar ve devamlı olarak zamana uygun yeni giyim stilleri üretir. Giysi tasarımında birincil değerdeki renk, çizgi ve biçimin dışında, oran, denge, uyum, vurgu, siluet, desen ve doku gibi temel tasarım prensipleri tasarımcının yaratıcılığı ile birleşerek görsel ve fonksiyonel bir değere, ürüne dönüşmektedir.
Moda tasarımcılarının, sanattan, özellikle ressam ve heykeltıraşların yapıtlarından, renk ve çizgilerinden oldukça fazla yararlandıkları bilinen bir gerçektir. Belirli dönemler de gündeme gelen sanat akımları ve bu akımların başında gelen sanatçılar moda için her zaman yönlendirici olmuşlardır.
Tarih boyunca sanattaki dönemler ve akımlar, dönemin giysi modasını da doğrudan etkilemiştir. Toplumda yeni bakış açılarının şekillendiği (1050-1200) Romanesk Dönemde Haçlıların zırhlar, zincirler ve tuniklerden oluşan giysileri dönemin giysilerine de ilham vermiş, bol aksesuarların kullanıldığı tunik ve cübbe havasında giysilerin tasarlandığı görülmüştür. (1250-1500) Gotik dönemde sivri ve dikey hatlarla kendini gösteren mimari detaylar, dönemin kostümlerini etkilemiştir. Daha iddialı ve yenilikçi siluetler gotik mimari ile büyük bir uyum sergilemiştir. 15. ve 16. yüzyıllarda Rönesans döneminde toplumsal bütün değişimleri ve bütün sanat dallarını içine alan yenilikler yaşanmıştır. Bu dönemde estetik değerler daha çok öne çıkarak yaratıcılık ve yenilik kaygısı doğmuş, bu görüşler modaya da yansımıştır. Ardından gelen 1580-1750 yılları arasında hüküm süren Barok Dönemi’nde mimari ve dekorasyonlardaki gösteriş, dönemin giysilerinde de kendini göstermiş parlak, göz alıcı, aşırıya kaçan giysiler tasarlanmıştır. 18. yüzyılın ortalarına kadar etkili olmuş Rokoko dönemi ise toplumsal hareketlere paralel giyim-kuşamda radikal değişiklerin yaşandığı bir dönemdir.
Konak ve sarayların döşenmesindeki bu süs, gösteriş ve ihtişam Barok devrindekıyafetlere de yansımış dönemin kostümleri parlak, göz alıcı, aşırıya kaçan zengin süslemelerle tasarlanmıştır.
Dönem kostümleri zengin etekler, geniş kenarlı şapkalar, uzun peruklardan oluşmaktaydı. Saraylarda bulunan görkemli perde tasarımlarından etkilenerek giysilere çift sıra drape, pile ve farbalardaki işlemeli taşlar uyarlanmıştır. Altın varaklar ve gül desenleri şatafatlı kostümleri en iyi anlatan betimleyicilerdir. Teknolojinin gelişmesiyle de daha seri üretilen yün, kadife, atlas, ipek, muar, pamuk, kamlot kumaşların üzerlerine; yaldızlı kumaşlar altın ipeklerle işlenmiş gül motifleri ve brokarlar eklenmiştir. Bu dönemde daha önceden bayan kostümünde kullanılan karkas astarın yerini, zarif ipekli astarlar almıştır.
Barok dönemde Erkek giyiminde XIII. Louis döneminde, bol yırtmaçlı diz hizasında, kurdele ve dantellerle süslenen volümlü pantolonlar, kol ağzı fırfırlı beyaz gömlek, kısa bolero stili ceket, dize kadar uzanan, geniş etek turlu, büyük cepli ”Trois guatrs” turvakar kolu, muslin ve dantel volanlı “Engagement” adı verilen kol kapakları süslenen paltolar yer almıştır. Yüzyılın sonlarına doğru uzun işlemeli pers stili yelek, ceket, dantelli kravat fularlar, yüksek topuklu ayakkabılar, peruklar ve’’tricorne’’şapkalar kullanılmıştır